Ahmet NARİNOĞLU Kişisel Web Sayfası | www.ahmetnarinoglu.com
Bendeniz
Güncel
Görseller
Eserler
ADANA'YI NİÇİN İSTİYORUM ?
Güncel
Okuyun,Paylaşın,Karar Sizin

BENİM HİKAYEM

Andırının şirin bir köyünde doğmuşum. Babam muhtarmış. İlçeye toprak yolla ulaşılırmış. Çocukluğumda evimizde orman teşkilatına ait yangın telefonu vardı. O yıllarda ticaret hayvan sırtında yaya yapılırdı. Evimiz büyük evdi. Misafirimiz çok olurdu. Bu nedenle toplumla, çevreyle iç içe büyüdük. Ufkumuz ta çocukluk dönemlerinde açıldı.

İlkokulda eğitim, öğretim ve terbiyeyi birlikte aldık. Aydın öğretmenler eliyle daha da sosyalleştik. İlkokul bitince kendimi aştığımı, kabuğuma sığmadığımı hissediyordum. Buda köyden ayrılmak, okumak demekti.
Andırın Ortaokulu eğitim, beceri ve liderlik yönünden beni hayli işledi. Babamızın Andırında tanınışı, kazadaki farklı ailelerle, esnafla tanışmamızı sağladı. Bu da dönemin yönetimini, sosyal olaylarını, siyasetini izlememizi peşinden getirdi. İnsanlarla rahat tartışıyor, fikir alış verişinde bulunuyorduk. Böylesi bir ortam bilmeye, oda kitap okumaya itti. Derken araştırma, düşünme, yazma yönümüzü ortaya çıkardı.
Andırında Ortaokula giderken çamurlu yolları çiğnerdik. Gaz lambaları altında masasız ders çalışırdık. Çeşmelerden evlere su taşınırdı. Tek tük araç vardı…. İşte akan sular, parlayan lambalar, çalışan yollar, işleyen makineler isteği, o günlerin geri kalmışlığında adını ve tanımını yapamadan içimde kalan boşluklardı. Kaymakamlık yıllarında ilçelerde yatırım yaparken şuur altımda kalan gelişmiş Andırının özlemini, boşluğunu dolduruyordum.

Kahramanmaraş’ ta lise eğitimi Türkiye siyasetinin dalgalandığı, toplumun ayrışarak çatışmaya başladığı yıllar. O dönemde açıklanan develüasyon sonucu pahalılığın değerlerimizi yozlaştırmaya başladığını kendimce anlıyordum. Ekmek davası uğruna köyler boşalarak şehre doluyordu. Toplumda insanlar ya bir tarafa itiliyor veya bir tarafta sayılıyordu. O yıllarda bu hareketlerin dayatma olduğunu, toplumumuzun iç dinamiklerinin sonucu olmadığını anlıyordum. Ve bir tarafta değil, milletimizin değerlerinin yanındaydım. Ayakta kalmanın değerlerimize sarılmaktan geçtiğini biliyordum.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi eğitimde, kendimi işlemede son noktaydı. “Buradan lider yetişmez lider özellikleri olanlar işlenir” diyorlardı. Fakülte, liseyi bitiren her Türk gencinin istediği yerdi. O yıllarda “Siyasal Bilgiler” fırtınası esiyordu. Kendim tıp dahil her yere puanım tuttuğu halde siyasal bilgileri istedim. Türkiye’yi mülkiye yönetiyor tezi, gençlerde siyasal hareketlerin liderliğini üstlenmek şeklinde anlaşılıyordu. Gerçekten de Siyasal Bilgiler Fakültesi hep başta oynuyordu. Bense daima akl-ı selimden yanaydım. Orta yolu tutuyordum.
Ankara benim için bir denizdi. İstediğin kadar yüzebilmek size aitti. Bu ortamda okuma, araştırma, yazma ile daha çok uğraşır oldum. Bir taraftan da ülkede günbegün kötüye giden siyasetin, bozulan ortamın tam içindeydik. Terör, öğrenci olayları, çatışmalar, kutuplaşmalar, yaşam hakkını elimizden alır olmuştu. Tahmin ediyorum herkes tesadüfen yaşadığına inanıyordu. Devlet otoritesinin kalmadığı, rejimin bunalıma girdiği hallerde toplumun ve insanın nasıl, ne hale gelebildiğini yaşayarak görüyordum.

O yıllarda bunun milletimize suni bir dayatma, iç ve dış güçlerin oyunu olduğunu hem biliyor, hem de savunuyordum. Toplumun dayatma ile değil adalet ile yönetileceğini bilimsel ve tatbiki olarak ispatına çalışıyordum. Kurulan tezgaha dikkat çekiyordum.
Kaymakamlık sınavında da sözlü sorum “Türkiye anarşiden nasıl kurtulur” olmuştu. Bildiğimi ve inandığımı söylemiştim. Çözümün millet olduğunu, milletin öz değerleri olduğunu biliyordum. Kurtuluş savaşı Atatürk’ün önderliğinde bu doğru tez ile kazanılmış ve Cumhuriyetimiz kurulmamışmıydı.

Günü gelmişti. Mesleğe girmiş, ayrı bir evimiz olmuştu. Aile yuvasının kutsallığına inanarak evlendim. Yuvayı yapan kuş benzetmesi benim tam gerçeğim oldu. Eşim başarılarımın, çabalarımın arkasında isimsiz bir kahraman olarak gizlendi. Çocuklarımı aile sıcaklığı içinde büyütmek nasip oldu. Hayat bizi Anadolu’ya atmıştı. Çalıştığım her ilçe Andırın gibi geliyordu. Girdiğim her ev baba evim, karşılaştığım her insan akrabam veya bildiğim geliyordu. Bu bir yönetim anlayışıydı. Halk ise “bizden birinin” kendilerini yönettiğini anlıyordu. Hayatımız ve aile düzenimiz mütevazi, anlayışımız hukuk ve adaletten yanaydı. Her ilçede tecrübe edine edine olgunlaşıyorduk. Anadolu tıpkı doğduğum, büyüdüğüm ilçem gibi her alanda kalkınmaya, nimetleri bölüşmeye muhtaçtı. Hızlı hem de çok hızlı kalkınmalıydık. Çünkü dünya almış başını gidiyordu. Afrika’nın doğal yaşam içinde olan ülkeleri bile hızla kalkınıyordu. Hedef seçtiğimiz batı ile aramızda uçurum oluşuyordu. Ama korkmuyordum. Ülkemizin insan gücü vardı. Kaynakları zengindi. Yalnızca iyi çalışan sisteme ihtiyacımız vardı. Ülkemize olan inancımız oranında gelişeceğimize samimiyetimle inanıyordum.

Bu anlayış, yerli düşünce ve değerlere dayalı, dünyaya açık, onurlu bir yönetim anlayışı idi. Türkiye, Cumhuriyeti koruyan, modern, yeniliklere açık, insanını yetiştiren, kalkınmak için çok mu çok çalışan bir ülke olmalıydı. Bu özlemde kendime düşeni yaptığıma inanıyorum. İspatı ise, çalıştığım ilçelerde bıraktığım izler diyorum.
Ülkemizin iki binli yıllarda geldiği nokta, nüfusumuzun dörtte üçünün şehirde yaşadığı kalanlarında şehirle bağlantılı ve iç içe olduğu gerçeğidir. Bu toplum tablosu, ülkenin gelişmiş dünyada olduğu gibi kent yönetimi ile yönetilmesi demek. Konumu ne olursa olsun her yönetici kent yönetiyor. Kent yönetim içinde yer alıyor. Yönetim mantığımız kentsel çerçeve ve kentsel bakış içinde oluşmalıdır. Ülkemiz değerleriyle, varlıklarıyla, insanlarıyla bundan sonra kentli kalacak. Öyleyse yöneticiler kentli yönetici olmalıdır. Bu anlayış beni kent yönetimine götürdü. Kentlerin ilk elden yönetim organı Belediyeler. Belediyeler artık yeni gerçeğimiz. Yeni dünyamız. Bizde bu dünya içinde yer almak zorundayız.

Devletle, milletle yönetici sorumluluğu alarak ilk yüzleştiğim yer Adana oldu. Vilayette ilk zamanlarda içeri dilekçe getiren her insanı ayakta karşılıyor ve uğurluyorken, bunun doğru olmadığı yolunda odacılardan uyarı almıştım. Ne acı ki, ülkemin en alt devlet sorumlusu bile içinde yaşadığı halkından kopmuştu. Ben ise, bana verilen terbiyenin icabını yerine getiriyordum. Makam odamda hala geleni ayakta karşılar ve uğurlarım.
Devleti, yönetimi, halkı iyi öğrenirim diye Adana’yı tercih etmiştim. Adana’ya çocukluğumda babamla birlikte gelmiştik. Paytona binmiş, kebap yemiş, şalgam içmiştik. Bugün payton, taşlı yollar, konaklar, bahçeli evler, portakal bahçeleri, şehirde kalmadı. Benim gibi herkes, kafasında dünkü ile bugün ki Adana arasında çelişki yaşamaktadır. Her kent tarihsel dokusunu korurken Adana bunu başaramadı.

Adana tarımın, sanayinin, zenginliğin ve ona bağlı kültürün yaşandığı cazibe merkezi iken şehrin dokusu hızla bozularak “Büyük Köy” yakıştırması haksızlığına uğradı. Bugün, kent yeni yapısıyla hala dinamiklerini koruyor. Haklı yerini geri almak için bekliyor.

Adananın üzerimde tarihi izleri ve mesuliyeti var. Eşimin dedesi Hasan CARILLI Kurtuluş Harbinde kendini gizleterek posta memurluğu yapmış, işgal gücünün haberlerini gece Ankara’ya iletmiştir. Cephelerde vatan savunmasına katılmıştır. Ayrıca, Adana’nın işgal yıllarında bir bahar mevsimi Taşköprü civarında dedemin amcası şehit edilmiş, dedem Seyhan nehrinin coşkulu sularına atlayarak kurtulmuştur.

Bu her iki tarihi olay da atalarım vatan borcunu öderken, bizde Adana’ya karşı sahiplenme, tarihi-milli-vicdani görev, sorumluluk ve borç yüklemektedir.

İlk öğrendiğim her şeyin adresi Adana oldu. Mesleğe giriş. Askerlik. Evlilik. İlk çocuğum. Belediye Başkanlığı. Şirket yöneticiliği. Kriz yönetimi. Edindiğim tecrübeler. Devlet terbiyesi. Çok çalışma azmi… Adana bana çok şey kattı. Borçlu kaldığım bu kente borcumu ödeme sözüm ve azmim ta o günden kaldı. Adana ile yüzleşmek yani borcumu ödemek, yani hizmet etmek istiyordum. Kendimi hazırladım. Günün geldiğine inanıyorum.

İşte bu birikim ve niyetle Adana’yı yönetmeye talibim.
Azim ve gayret bizden, takdir Adana’dan, nasip Allah’tan.

Güncel İle İlgili Diğer 3 Başlık
Tirşik Dergisi 42. Sayı
Tirşik Dergisi 42. Sayı
2.12.2024 detaylı bilgi Tirşik Dergisi 42. Sayı detaylı bilgi
Tirşik Dergisi 37. Sayı
Biz Değerimizi Kaybettik! Mevlana İdris Zengin
22.06.2022 detaylı bilgi Tirşik Dergisi 37. Sayı detaylı bilgi
Tirşik Dergisi 36. Sayı
Tirşik Dergisi 36. Sayı
25.04.2022 detaylı bilgi Tirşik Dergisi 36. Sayı detaylı bilgi
Projeler / Bir Fikrim Var
Bize Yazın
Strateji
Sizden Gelenler / Hasbihal
Akil Adamlar / Sofra
Facebook | Ahmet NARİNOĞLU Kişisel Web Sayfası | www.ahmetnarinoglu.com Twitter | Ahmet NARİNOĞLU Kişisel Web Sayfası | www.ahmetnarinoglu.com Sayfanın tüm hakları Ahmet NARİNOĞLU'na aittir. 2013 © Sayfada bulunan tüm bilgi, belge ve görsellerin izinsiz kullanımı yasaktır. KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. ltd. Şti.