Medeniyetimizin erenleri, pirleri, dostları, silahları sevgi, dilleri dostluk mesajları vere vere coğrafyalara asırlarca huzur, barış getirdiler. Topyekün gönül elçileri oldular.
Dün gönül elçiliğimize muhtaç toplumlar varken, bugün içinde gönüller yapan elçilere muhtaç hale geliyoruz. İnsanı insana bağlayan her türlü insani faaliyetler gönül elçiliği kapsamına girer.
Gönüllü eller, elçi olacak insana ulaşacak. O insanı sılayı rahim görecek, dostluk, yakınlık kuralacak.
İnsanların gönül elçiliğine aday oluşları, bir boşluk, bir isteği doldurmaya dayanıyor. Karşıda muhtaç insan, burda ulaşmak isteyen insan. Ve buluşmanın adı gönül elçiliği.
Duygular samimi olduğu, insanlar cömert fedekar kalmaya devam ettiği sürece gönül elçiliği isim değişsede var olacak. Artık toplum kendi içine dönmelidir. İhmal ettiğimiz komşu, tanıdık, akraba, köylü, mahalleliye bu yolla hem elimizi, hem gönlümüzü yeniden uzatmalıyız. İhtiyacımız var. Hemde çok çok acil.
Bu açıdan bakıldığında toplumda hem gönül seferberliğine ihtiyaç var. Hemde her fert gönül elçisi mesuliyeti taşımalıdır.
Devlet ile milletin el ele vererek basamadığı hiçbir olmadığı penceresinden bakmadığımızda “gönül elçiliği” de aynı yolla yürümekle amaca ulaşılacağı muhakkak. Önemli olan kalıcı olması. Kalıcı olmanın temellerinin atılması.
Gönül elçiliği gönül yönettiği bir “el” e dayanır. O el elçi olur. Elçi onarıcıdır. Karşı tarafın istediğine uygun hareket eder. Mesaj verir, mesaj alır.
Burda ki sistemde, himayeye muhtaç bir “insanla, ona uzanacak bir elin, tutuşturulması, sıcaklık sağlanması, gönüllerarası köprü kurulmasına dayanır.
Gönül elçisi olanlar önce kendi gönüllerini tanıyorlar. Kendini tanıyan insan hayatın farkına varan insandır. Öyle olduğu içinde elinide uzatır, gönlünü de ortaya serer. |